8 Aralık 2019 Pazar

Bosna’nın Zaptı ve Hersek’in Tâbiyet Altına Alınması

Bosna’nın Fatih için hususi bir ehemmiyeti vardı. Balkanları ve bu arada Tuna’nın güneyinde kalan bütün Avrupa topraklarını kendi devletinin sınırları içerisinde öz bir vatan telâkki ettiğini zannettiğimiz Türk padişahı için Bosna hususi önemi olan bir yerdi. Çünkü denizlerde gittikçe kudret kazanan Türk donanması küçümsenecek bir kuvvet halinden çıkmış olmasına ve Adalar Denizi’nde birtakım muvaffakiyetler göstermiş bulunmasına rağmen, bir müttefik devletler donanması karşısında, hâlâ zayıf durumda idi. Bu itibarla en kuvvetli bir deniz devleti olan Venedik’i, sıkıştırabilmek için, başka yönlerden de tehdit etmek lâzım geliyordu. Padişahın, eğer İtalya’yı fethetmek gibi bir emeli de varsa o takdirde Venedik’i tehdit etmek veya İtalya topraklarını elde etmek için en müsait yolun Bosna’dan geçtiğini kabul etmek icabeder.
İstanbul’un fethi ile ticari menfaatleri sarsılmış olan Venedik hükümeti, Mora’nın Türkler eline geçmesinden büsbütün müteessir oldu. Adalar Denizi’ndeki Türk faaliyetini de yakından takip eden bu devlet, onun için Osmanlıların etrafında yine onların aleyhine olmak üzere bir ittifak çenberi meydana getirmeyi düşünmeye başladı. Fatih, ergeç Venediklilerle çarpışacağını hesabediyordu. Bu itibarla bir Osmanlı-Venedik savaşında Venedik’e yardımları dokunmasın ve Türk güvenliğini herhangi bir surette tehdit etmesin diye Fatih önce kendisine pürüz çıkarması ihtimali olan küçük devletleri birer birer ortadan kaldırdı. Bu arada Bosna kırallığı ile Hersek dukalığı da vardır393. Esasen bu iki teşekkül, Sırbistan ve Mora’nın zaptından ve Türk ordularının birkaç defa Arnavutluk’a çarpmasından sonra sıranın kendilerine geldiğini seziyor ve bunun için de devletlerden, bu arada Macarlardan, Venediklilerden, papadan ve hattâ Arnavutluk prensi İskender Bey’den yardım istiyorlardı.
Bosna’nın alınması için zahirî sebepler.
Osmanlıların Bosna’ya yürümeleri için bazı zahirî sebepler de vardır. Meselâ Sırp kıralının ölümünden sonra, damat olması dolayısiyle, Bosna kıralının Semendire kalesi üzerinde hak iddia etmesi ve kalenin alınmasının gecikmesine sebep olması,394 Bosna kıralının Anadolu’da yapılacak bir sefere davet edildiği halde gelmemesi,395 vermekle mükellef bulunduğu vergiyi göndermemesi,396 bunu istemek üzere gönderilen Türk elçisini haps ve ölümle tehdit etmesi, Osmanlı hudutları üzerinde yaptığı saldırgan hareketlerin sonunda Mihal oğlu Ali Bey’le arasının açılması ve Ali Bey tarafından onun hareketleri hakkında padişaha bilgi verilmesi397 bu arada sayılabilir.
Kıralın hareketi ve daha sonra bu hareketinden pişmanlık duyması.
Gerçek, Fatih Sultan Mehmet Bosna’nın da Türk topraklarına katılmasının sırası geldiğine hükmederek harp hazırlıklarına başlamış, fakat birdenbire bu yola gitmiyerek önce Bosna kıralına, birikmiş olan vergileri istemek üzere bir çavuş göndermişti. Ancak Bosna kıralı Stephan gelen çavuşu iyi karşılamamış ve hattâ kendisini ölümle tehdit ederek398 hapse atmıştı399. Fatih’in kuvvetleri ile mukayese ettiğimiz takdirde kendi kuvvetlerinin birşey ifade etmiyeceğini bildiğini tahmin ettiğimiz Bosna kıralının bu hareketindeki cüret ve cesaretini izah etmek güçtür. Böyle hareket etmesi elbette kendi kuvvetlerine güvenmekten ileriye gelmiyordu. İhtimal bu sırada Bosna kıralı, Venediklilerden ve Macarlardan Osmanlılara karşı korunacağı vadini almıştır400. Fakat biraz sonra yaptığı işin yersiz olduğunu anlamış, gönderilen çavuşu hapisten çıkardığı gibi aynı zamanda ona çok da iltifat etmişti401. Biraz önce meydan okuyan bu kıralın aradan çok geçmeden, yaptığı işin kendisine zararlı olacağını kabul etmesi, ihtimal vaktiyle kendisine vaadlerde bulunmuş olan devletlerin bu vaadlarını hemen yerine getiremiyeceklerini öğrenmiş olmasındandır. Fakat artık onun pişmanlığı fayda sağlamaktan uzaktı. Çünkü Eflâk’tan zaferle dönen Türk padişahı, topraklarını bu taraftan da güvenlik altına almış olduğundan, kuvvetli bir ordunun başında Bosna üzerine yürüdü.
Osmanlı ordusunun hareket ettiği sıralarda Bosna kıralının tahrik edici halleri.
Ordu Üsküp’te toplanmış ve burada padişahın önünde bir geçit resmi yaptıktan sonra Bosna’ya yönelmişti. Karadonlu yolundan geçilerek daha ileriye gidildiği bir sırada Mihal oğlu Ali Bey, Bosna kıralının Türk kalelerine tecavüz ettiğini ve Ağaçhisarı’nı (?) yaktığını bildirdi402. Bu hâdise padişahı büsbütün sinirlendirmişti, iki ay bir yolculuktan sonra403 Bosna topraklarına girmiş olan padişah, yolu üzerindeki Bobovaç, kalesini işgal eder etmez, civardaki kaleler birer birer teslim oldular404. Bununla beraber Bosnalılar bazı kalelerde direndiler; arazilerinin sarplığına güvenerek orada burada, dağ sırtlarında ve vadilerde birtakım mukavemet yuvaları kurdular. Türk ordusu bunlarla teker teker uğraşmaya mecbur kaldı405.
Kralın mukavemet göstermeden oradan oraya kaçışı. Mahmut Paşa’nın onu takibi.
Bu sıralarda yakalanan bir esirden kıralın Jajcza’da olduğu ve burada müdafaada bulunacağı öğrenildi. Bu haberi padişah Trovnik’de almıştı406. Bunun üzerine Sadrazam Mahmut Paşa’yı yirmi beş bin kişilik bir kuvvetle407 Bosna’nın hükümet merkezi olan Jajcza üzerine gönderdi. Kıralı burada yakalamak emrini alan paşa408 süratle Jajcza’ya gelmiş ise de kıralın buradan birgün önce akşama doğru maiyeti ile birlikte409 Sokol kasabasına kaçtığını öğrenmişti. Onun için hemen o tarafa döndü. Sokol kasabasını kuşatan Mahmut Paşa buranın kolayca alınamıyacağını ve esasen kıralın burada da kalmıyarak Kliutch kalesine kapandığını, yakalanan bir esirden, öğrenmişti410. Bundan dolayı kalenin kuşatılmasından vazgeçilmiş ve kıralın takip edilmesine karar verilmişti. Fakat bu arada Mahmut Paşa ile maiyeti erkânı arasında anlaşmazlık çıktı. Çünkü Sokol’dan Kliutch’e gitmek için dar bir boğazdan geçmek lâzım geliyordu. Çok sarp ve tehlikeli olan bu boğazdan geçmeyi istemeyen Mahmut Paşa’nın maiyeti,411 Sokol kasabasının kuşatılmasında ve Jajcza’ya gidilmesinde İsrar ettiler412. Mamut Paşa ise kıralı elden kaçırmamak için hemen bu dar boğazdan geçilmesi fikrinde idi413. Neticede, paşa fikrinde ısrar ettiğinden,414 bütün bir gece meşalelerin ışığında yürünmüş415 ve bu tehlikeli boğaz geçilerek sabaha karşı ovaya çıkılmıştı416
Kliutch ünündeki muharebe ve kıralın teslim olması.
Mahmut Paşa kıralın kaçmasını önlemek üzere Turhan oğlu Ömer Bey’i ileriye gönderdi. Ömer Bey bu civarda yakaladığı esirlerden kıralın Kliutch’te olduğunu anladı. Esirlerin anlattıklarına göre kıral, yukarıda söylediğimiz dar boğazın kolayca geçileceğine ihtimal vermediğinden, kaleden ayrılmamıştı417. Bunun üzerine Ömer Bey bir taraftan kıralın Kliutch’te olduğunu Mahmut Paşa’ya bildirmiş418. Öte taraftan kendisi de akıncı kuvvetleri ile kalenin üzerine yürümüştü. Ömer Bey’in Kliutch önünde görünmesi, Bosna kuvvetleri ve kıralı üzerinde bir şaşkınlık meydana getirmedi’419. Çünkü kıral esas Türk kuvvetlerinin çok uzakta olduğuna kani idi420. Onun için Ömer Bey kuvvetlerini karşılamakta tereddüt etmedi421. Türk akıncıları kalenin önündeki nehri geçerek kasabanın yanına geldikleri vakit Bosna kıralının nehir üzerindeki köprüyü tuttuğunu gördüler422. Şimdi Ömer Bey üstün kuvvetler karşısında kötü bir duruma düşmüştü. Bosna kuvvetleri onu her taraftan sarmış bulunuyorlardı423. Bundan ötürü savaşı kabul etmekten başka çaresi kalmadı. Kıral kendi kuvvetleri ile akıncılar arasındaki bu muharabeyi kaleden seyretmekte idi424. Eğer süratli bir yürüyüşle Mahmut Paşa’nın idaresindeki kuvvetler nehrin kenarına gelmemiş olsaydılar bu ünlü Türk akıncısı düştüğü müşkül durumdan belki de kurtulamıyacaktı425. Çünkü Mahmut Paşa nehir kenarına geldiği vakit akıncılarla Bosnalılar arasında müthiş bir savaş oluyordu. Bunu gören birtakım Türk kahramanları, köprüye kadar gitmek sabrını da kendilerinde bulamadılar ve nehri yüzmek suretiyle karşıya geçerek, hemen muharebeye katıldılar426. Şimdi durum tamamiyle tersine dönmüştü. Onun için kıralın kuvvetleri savaşı terkederek kaleye kapandılar.
Mahmut Paşa’nın kıral için tanıdığı hukuku padişahın kabul etmemesi ve kıralın öldürülmesi.
Kasabadan kasabaya ve nihayet Macar hududuna varması her zaman mümkün iken kıralın kaçmıyarak böyle kötü bir duruma düşmesi, ihtimal Türk kuvvetlerinin bukadar süratle ve kolayca buralara gelebileceğini tahmin etmeyişinden ileriye gelmiştir. O, az bir kuvvetle önemli olmayan bir kalede kuşatılmış bulunuyordu. Mukavemetin mânâsız olduğunu anlayan, esasen Bosna şehirlerinin teker teker Türklerin eline geçtiğini, hattâ hükümet merkezi Jajcza’nın da padişah tarafından kuşatılmış olduğunu işitmiş olan kıral teslim olmaya karar verdi. Bunun üzerine Kliutch’lular sadrazama bir heyet göndererek kendilerinin ve kırallarının hayatları bağışlanmak şartiyle teslim olacaklarını bildirdiler427. Bu sırada Mahmut Paşa tarafından istenilen mümessile paşa “var kırala de gelsün, padişahın elin öpsün ve haraca itaat itsün ve dahi hisarlarının bazını padişaha virsün, yine devletle gitsün” demişti428. Bundan sonra kıral Mahmut Paşa’dan padişahın kendisini affetmesini istemiş, paşa da bu şartları kabul ederek kaleyi teslim almış ve kıralın affedileceğini taahhüt etmişti429. Daha sonra kıralın kardeşi ve yeğeni de sığındıkları yerlerde mukavemetin beyhude olduğunu anladıklarından teslim oldular. Bunlarla beraber kıral padişaha gönderildi. Mahmut Paşa Jajcza civarında padişaha mülâki olduğu vakit yaptığı işlerden dolayı teşekkür ve iltifat bekliyordu430. Halbuki padişah onu, Bosna kıralını affettiğinden ötürü, fena halde hırpaladı. Hattâ “seni katletmemek Bosna vilâyetine malik olmamayı iktiza eder”431 diyecek kadar dehşetli sözler sarfetti. Çünkü padişah’a göre Kliutch kalesi bir hücumla alınabilir ve içindekiler de esir edilebilirdi. Bosna topraklarını katî olarak Türk ülkelerine katmayı lüzumlu gören padişah, orada hüküm sürmüş olan bu ailenin ortadan kaldırılmasını istiyordu432. Esasen bu kıral ötedenberi Osmanlılara dost olamamıştı. Sırp kıralı öldüğü vakit bu topraklar üzerinde hak iddia etmiş ve padişaha karşı cephe almıştı; civarındaki büyük devletlerle Türkler aleyhine olmak üzere münasebetlere girişmişti. Ayrıca Türk kuvvetlerinin kendi üzerine yürüyüşe geçtiğini duyduğu zaman Türk topraklarına saldırmakta bir beis görmemiş, hattâ Ağaçhisar’ı (?) yakıp yıkmıştı. Bundan dolayı padişah kendisine karşı bir intikam hissi beslemekte idi433. Halbuki Mahmut Paşa’nın kıralı affetmesi bir taahhüdü tazammum ettiği için padişahın arzusu yerine gelemedi. Bununla beraber padişah kıral hakkındaki fikrini değiştirmiş değildi. Ancak meseleyi şer’î ve hukuki bakımdan halletmek icabediyordu. Girişilmiş olan bir taahhüdü, ortada bir mesele yokken, bozmayı istemeyen ve fakat kıral hakkındaki isteklerinden de vazgeçmeyen padişah nihayet işin hal yolunu buldu ve Küçük Musannif lakabıyle şöhret kazanmış olan Ali Bistami’den434 kıralın öldürülmesine dair bir fetva aldı. Fetvayı veren aynı zamanda hükmünü icra etti435. Hocanın bu fetvası yerinde mi değil mi onun münakaşasını yapmak konumuz dışındadır. Ancak Fatih’in bu hareketi belki kendisine bir fayda sağlamıştır, fakat bir şeref asla. Bununla beraber kıralın öldürülmesinde daha mühim birtakım sebepler olsa gerektir. Fakat Osmanlı kaynaklarında bu hususta daha fazla bilgiye rastlamadım.
Bosna kırallığının ortadan kaldırılması ve Hersek’in tâbiliği.
İşte Fatih bu suretle Bosna’yı elde ederek orayı bir sancak haline getirmiş, sancakbeyliğini de Minnet oğlu Ali Bey’e vererek geri dönmüştü. Daha sonra Türk toprakları ile Bosna toprakları arasındaki yerler de zaptolundu436.
Hersek’e gelince: Bosna’dan sonra buranın da alınmasına karar verildiğinden Mahmut Paşa oraya gönderildi. Bir kısım kalelerinin alındığını duymuş olan Hersek kıralı Stephan küçük oğlunu437 rehine vererek memleketini bir müddet için kurtarmayı düşündü. Gönderdiği hediyeler ve oğlu kabul edilerek Hersek’in bir kısmı bundan dolayı ona bırakıldı. Biraz sonra ölen bu kıralın yerine diğer iki oğlu memleketi taksim ederek hüküm sürmek istediler ise de Osmanlıların baskısı karşısında memleketlerini bırakmak zorunda kaldılar. Bununla beraber Hersek’in Osmanlı topraklarına tamamen ilhakı 1483 te mümkün olmuştur.
Dipnotlar:
393 Hammer, III, s. 78.
394 Dursun Bey, s. 114.
395 Angiolellos, s. 29.
396 Aynı eser, s. 29.
397 İdris-i Bitlisî, vrk. 120.
398 Sadüddin, s. 492.
399 Âşık Paşa-zâde, s. 164.
400 Angiolellos, s. 29.
401 İdris-i Bitlisî, vrk. 120. Kemal Paşa-zâde, vrk. 116.
402 Sadüddin, s. 493.
403 İdris-i Bitlisî, vrk. 120.
404 Dursun Bey, s. 115. Kemal Paşa-zâde, vrk. 117.
405 Kemal, Paşa-zâde, vrk. 118.
406 Dursun Bey, s. 118.
407 Angiolellos s. 31.
408 Kemal Paşa-zâde, vrk. 118.
409 Dursun Bey, s. 118.
410 Aynı eser, s. 118.
411 İdris-i Bitlisî , vrk. 121.
412 Sadüddin, s. 494.
413 Âli, V, vrk. 136.
414 Aynı eser, s. 136.
415 Dursun Bey, s. 119.
416 Kemal Paşa-zâde, vrk. 119.
417 Sadüddin, s. 494.
418 İdris-i Bitlisî , vrk. 122.
419 Aynı eser, vrk. 122.
420 Dursun Bey, s. 119.
421 Aynı eser, s. 119.
422 Sadüddin, s. 497.
423 İdris-i Bitlisî, vrk. 122.
424 Aynı eser, vrk. 122.
425 Dursun Bey, Mahmut Paşa’nın kuvvetleri gelmeden akıncıların Bosna kuvvetlerini mağlûp ettiklerini yazıyor. Bk. Dursun Bey, s. 120.
426 İdris-i Bitlisî, vrk. 122. Cizyedar-zâde, bir kısım kuvvetlerin atlarını nehre sürdüklerini ve karşıya bu suretle geçtiklerini yazıyor. Bk. Ahmet Bahaüddin, vrk. 217.
427 Hammer, III, s. 79.
428 Neşrî, vrk. 180. Âşık Paşa-zâde de böyle diyor. Bk. Âşık Paşa-zâde, s. 160. Halbuki Kritovulos, kıralın Jajcz’da kuşatıldığını ve buradan kaçarken yakalandığını yazmaktadır. Bk. Kritovulos, s. 168.
429 Âşık-Paşa-zâde, s. 165. İdris-i Bitlisî, vrk. 123.
430 Ahmet Bahaüddin, vrk. 218.
431 Aynı eser, vrk. 218.
432 Sadüddin, s. 496.
433 “Sultan-ı keyvan-iktidar ve behram-intikam kıral-ı laîne ki pür mekr u âl bed girdardi.
Leşker-i zafer-karîn üzerine teveccüh iddikte Ağaçhisar’ı yaktığı içün yavuz kini vardı. Maksudu ol bed-gümanı ele geçirdiği gibi öldürmekti. Mahmut Paşa aman verdiği için pür gazab oldu” Kemal Paşa-zâde, vrk. 121.
434 Alaüddin Ali bin Mecdüddin Mehmet bin Mes’udü’l-Bistami, Bk. Carl Brockelman,
Geschichte der Arabischen, II, s. 304. Leiden, 1949.
435 Kıralı bizzat Fatih’in öldürdüğü de rivayet ediliyor. Bk 1099 numaralı Tarih-i Âl-i Osman, vrk. 94.
436 İdris-i Bitlisî, vrk. 124.
437 Bu çocuk Osmanlı tarihinde büyük bir şöhreti olan ve Vezir-i âzamlığa kadar yükselen Hersek-zâde Ahmet Paşa’dır.

KaynakTTK Yayınları, XI. Dizi, Sayı: 4-3, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasî ve Askerî Faaliyetleri, Dr. Selahattin TANSEL, ss. 167-173

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız en kısa süre içerisinde değerlendirilecektir. Hakaret içeren tüm içerikler '' Bilişim Suçları ve Yeni Türk Ceza Kanunu '' kapsamında ilgili mercilere bildirilecektir.

Music Player