2 Şubat 2020 Pazar

Türkler Mayalar İle Akraba mı?

Türkler Mayalar İle Akraba mı?

Yıllardır bir tartışmadır almış başını gidiyor. Türkler ile Mayalar arasında bir akrabağlık var mı? Bu durum bir çokları için imkansız, birileri için ise gerçeğin kendisi. Bu konu üzerinde sınırsız ve sayısız araştırmalar yapılmıştır. Günümüz teknolojisinde bu durum artık tamamen açıklığa kavuşmuştur. 

Türk kelimesini duyduğu anda aşağılama psikolojine bürünenleri üzerecek şekilde evet Mayalar ve Türkler akrabadır.  


https://historytexts.blogspot.com/




Peki, çoğunluğumuzun 2012 yılında haberdar olduğu bu olağanüstü uygarlığı araştırması için Atatürk'ün 1900’lü yılların henüz en başında Tahsin Bey’i Orta Amerika’ya gönderdiğini söylesek şaşırmaz mıydınız?

Evet. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Tahsin Bey’i kayıp kıta Atlantis ve Maya Uygarlığını araştırması için Orta Amerika’da Meksika’ya gitmesi için görevlendirmişti. Daha sonra Tahsin Bey’e ‘Mayatepek’ soy ismini de yine Atatürk vermişti.

Peki neden? Atatürk’ün Tahsin Bey’den istediği araştırma hangi konuları kapsıyordu?

Türklerin kökeni ile bu olağanüstü uygarlık arasında ne gibi bir bağ vardı?

Reisi Cumhur Recep Tayyip Erdoğan henüz başbakan iken Meksika’ya yaptığı bir ziyarette Matias Romero Enstitüsü’nde Meksikalılar ile kardeş olduğumuzu vurgulamış ve ‘Soyadımız Mayatepek’ demişti. Gelin sizlerle tarihin gizemli dünyasında bugün, Mu ve Maya Uygarlığına doğru bir yolculuğa çıkalım ve geçmişin bu gizemli yollarında kökenlerimiz üzerine sorularımıza cevaplar arayalım.


Mayalar, MS. 1. milenyumda tarih sahnesinde yerlerini almış olan bir Orta Amerika toplumudur. Yaşadıkları coğrafyayı anıtmezarlar, görkemli tapınaklar ve gözlemevleriyle süsleyen Mayalar, geçmişi pek çok bilinmeyenle dolu, astronomi alanında çığır açmış gizemli ırklarından biridir. Mayalar, bilgilerini kayıp kıta Atlantis’in uygarlığı Mu’ya mı borçludur bilinmez lakin olağanüstü yeniliklere imza attıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu sıra dışı uygarlığın matematik ve astronomide çağlarının çok önünde bilgilere sahip olduğu bilinmektedir. Güneş, Ay, Mars ve Venüs hakkında net gözlemlerde bulunan Mayalar çok daha uzak yıldızları ve hareketlerini dahi izleyebilmişlerdir. Yaşadıkları dönemde güneş tutulmalarını önceden tahmin edebilmeleri bunun kanıtı niteliğindedir.

Mayalar astronomide olduğu gibi matematikte, tıpta, eczacılıkta, fizik ve kimya alanlarında da şaşırtıcı ilerlemeler kaydetmişlerdir. Yapılan araştırmalar Mayaların 2 bin yıl öncesinde kusursuz beyin ameliyatları gerçekleştirdiklerini, saç telleri ile dikişler attıklarını, diş dolguları yaptıklarını ortaya koymaktadır. Rakamları kutsal atfeden Mayaların mimari dâhil olmak üzere yaşamlarının her alanında ileri düzeyde bir matematik kullandıkları görülmektedir. Sümerlerin sistemi dışında 0 rakamını kullanan ilk uygarlık da yine Mayalar olmuştur.

Mayalar üç farklı takvim sistemi kullanmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı gündelik yaşamlarında kullandıkları ve bir güneş yılını 365 gün olarak belirledikleri güneş takvimidir. Tam olarak söylemek gerekirse bu takvime göre Mayalar’ın bir yılı 365,2420 gündür. Modern astronomiye göre bir güneş yılının 365,2422 olduğu göz önüne alındığında ikisi arasındaki farkın yalnızca 17 saniye olduğu görülmektedir. Günümüzden bin yıllar öncesinde Mayaların kullanmış olduğu bu takvim uygarlığın astronomi alanında ne denli ileri bir bilgiye sahip olduğunu gözler önüne sermektedir.



Olağanüstü özellikleri ile Mayaları tanıyarak başladığımız yolcuğumuza Tahsin Bey’in Meksika araştırmaları ile devam ediyoruz.

Türk Dil ve Tarih Kurumu'nu kurduran, Türkler ve Türk Dilleri hakkında araştırmalar yapılmasını isteyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Güneş Dil Teorisi”nin de araştırmacılarından biri olan Türk diplomatı Tahsin Mayatepek'i Meksika'ya maslahatgüzar olarak tayin etmiştir.

Tasin Bey de görevi ifa etmek için Meksika’ya giderek Maya dili ve kültürü üzerine araştırmalar yapmıştır. MÖ. 50.000 - 12.000 yılları arasında Büyük Okyanus'ta var olduğu ve büyük bir felaket sonucunda battığı iddia edilen “Atlantis- Mu Uygarlığı” üzerine yoğunlaşan Mayatepek öncelikle Amerikalı jeolog William Niven'in 1920'lerde yaptığı çalışmaları incelemiştir. Niven, Meksika'nın başkenti Meksika City'nin kuzeyinde yaptığı kazılarda tabletler bulmuş ancak yazıları çözememiştir. Tabletleri çözen kişi ise Tarih Bilimci James Churchward olmuştur. Tam olarak 12 bin yıl öncesine dayanan bu tabletlerin üzerinde Mu Uygarlığının kurulu olduğu Kayıp Kıta Atlantis'ten söz edilmektedir.

Churchward, “Tabletler çok eski bir tarihte dünyamızda bizden daha üstün ve çok daha ileri bir uygarlığın yaşam sürdüğünü tartışmasız bir biçimde kanıtlıyor. Tabletler, Mu kıtası insanlarının, bir yandan Türklere, Uygurlara, bir yandan Hindistan, Babil, Pers, Mısır ve Maya uygarlıklarına kadar bağlar kurmuş olduğunu ve varlıklarını sürdürmüş bu artçıl uygarlıkların da Mu’ların sönmekte olan közlerinden başka bir şey olmadığı konusuna şahitlik etmektedirler” demiştir. 
Maya ve Kızılderili Dillerinde Yer Alan Türkçe Kelimeler Ve Anlamları


Tahsin Mayatepek Atatürk'e Churchward'ın 3 kitabını göndermiştir. Mayatepek Atatürk’e kitaplar haricinde 3 defterden oluşan toplamda 14 adet rapor sunmuştur. Bugün defterlerden biri kayıp olmakla birlikte 7. raporundan 14. raporuna kadar ki kısmının korunduğu bilinmektedir. Mayatepek raporlarının birinde;

“70 bin sene önce arzın üçüncü devresinde Mu'dan çıkan yüksek ilmi marifet sahibi insanlar, üç muhtelif yolu takip ederek Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılmışlar ve oralara yüksek medeniyetlerini götürmüşlerdir. Birinci kolu Mu'dan Maya namıyla çıkarak, Asya'nın şark kıyılarına ayak bastıktan sonra Uygur namını alan Mu çocukları teşkil etmektedir” ifadelerine yer vermiştir.


Yani Tahsin Bey, Churchward'e dayanarak Mayaların ve Uygurların Mu'nun çocukları olduklarını ve dünyaya medeniyeti yaydıklarını anlatmıştı. Tahsin Bey hazırladığı rapora şu sözlerle devam etmiştir:

“Uygurlar, Asya'nın şark kıyılarına gemilerle çıkarak oralardan Orta Asya'ya müteakiben Balkanlara ve nihayet Fransa'nın garbındaki Britanya ve İspanya'nın kuzeyindeki Bask arazisine ve İrlanda adasına kadar yayılmışlar ve bu suretle Asya'nın şark kıyılarından Avrupa'nın garp sahillerine kadar uzanan cesim araziye Mu'nun ve diğer deyişle Türklerin medeniyet dil ve dinini neşretmişlerdir.” 
Mayatepek Maya dili ve kültürü ile Orta Asya kavimleri ve Türk dili, Türk kültürü arasındaki benzerlikleri, Güneş Kültü, semboller, işaretler, kelime kökenleri, kilim desenleri, şaman inanışı, gelenekler ve uygulamalarına dair benzeşen örnekleri tespit etmiş ve James Churchward'ın eserlerine de dayanarak, konuyu Mu Medeniyeti'ne kadar dayandırmıştır.
Mayatepek çalışmalarını asıl olarak dil birlikteliği üzerine yoğunlaşarak yürütmüştür. Benzeşen veya türdeş denilebilecek kelimelerin sayısı 100 den fazladır. Ama sadece dil benzerliği yoktur.
Örneğin güneş imgesi hem Mu'larda hem de Uygurlar'da kutsaldır ve 'tanrı' anlamına gelmektedir. Mu uygarlığının en temel sembollerinden biri olan Ay, Uygurlar'dan bu yana birçok Türk devletinde bayraklarda kullanılan bir simge olmuştur. Tahsin Bey’in büyük bir titizlik ve heyecanla yürüttüğü çalışmaların sonucunda benzerliği noktasında şaşırtan kelimelerden bazıları ise şöyle;

Maya dilinde: Tuy- Türk dilinde: Tüy

Maya dilinde: Kiniş- Türk dilinde: Güneş

Maya dilinde: Koça- Türk dilinde: Büyük

Maya dilinde: Yaşıl- Türk dilinde: Yeşil

Maya dilinde: Yaş- Türk dilinde: Yaş

Tahsin Bey’e ‘Mayatepek’ soy isminin Atatürk tarafından verildiğini yazımızın en başında belirtmiştik. ‘Maya dilinde ‘Tepek’in Türk dilinde karşılığı ‘Tepe’dir. Ve ‘Mayatepek’ ‘Tepedeki Maya’ anlamına gelmektedir. 
Amerikalı araştırmacı yazar Gene D. Matlock;

Kızılderililer Türk'tür, bunu kendileri de söyler. Kültür ve geleneklerindeki benzerlik aşikar. Özellikle Amerika'da Türk soyundan geldiğini söyleyen Meluncanlar'dan olan Cherokee'ler Türkiye ile bugün çok yakın ilişkiler içindedir. Amerikanın yerli halkları, Kızılderililer, Meksikalılar bu teze çok pozitif tepki veriyor. Çoğu kabul de ediyor. Ancak ABD'deki Amerikalıların veya İngilizlerin pek hoşuna gitmiyor. 
https://historytexts.blogspot.com/

Amerİka kıtasındaki pek çok yer ismi aslında Türkçe kökenli. Meksika'daki Teotihuacan kalıntıları aslında Türkçe olan Tea (tanrı) + Tiwa ( Bir Türk boyu olan Tuvaların bugün bir cumhuriyeti de vardır) + Han (krallık anlamına gelen Türkçe kelime) kelimelerinden türemiştir. Peru'daki Karal kalıntılarındaki piramitler Mısır'dakilerden daha eskidir ve Türkçe'de 'hükümdar' anlamına gelen kral kelimesinden türemiştir. Meksika'da bugün de Türkçe kökenli birçok kelime kullanılıyor. Örneğin dağ/tepelere Meksika'da tepek deniliyor; Atatepek, Çapultepek isminde şehirler bulunuyor. Havasu diye bir yer bile var. İspanyollar Meksika'ya ilk geldiklerinde Aztek'lere hangi tanrıya inandıklarını sorduğunda onlar 'İnana' cevabını vermişti. Bu Antik Sümer'de de bir tanrıçanın adı. Yani Sümerler ile Aztekler aradaki onca mesafeye, okyanusa rağmen aynı adlı tanrıya inanıyor. Dahası Meksikalılar da Hintliler de Türkleri aynı kelimeyle 'Karaskus' diye adlandırıyordu. Demek ki Amerika'yı İspanyollar değil, önce Türkler keşfetmişti. Sonuçta bunlar gibi sayısız örnek şunu gösteriyor: Dünyanın her köşesindeki bütün uygarlıklar Orta Asya'dan geçmiş ve her yerde ortak olarak karşımıza çıkan din, dil, kültür ve inanışları buradan tüm dünyaya taşımıştır.
Kızılderililer ve Mayalar Amerika kıtasına yayılmış Türk Boylarıdır. Konuştukları dil dahil Türkçedir.
Rus antropologların araştırması, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetiko beşiğinin Sibirya’nın güneyindeki dağlık Altay bölgesi olduğu ortaya çıkartı.. ABD ‘deki İnsan Genetiği dergisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Pennsylvania Üniversitesi Antropoloji bölümü Doçenti Theodore Schurr, Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan’ın kesiştiği Altay bölgesinin onbinlerce yıldır çok sayıda halkın gelip gittiği kilit bir yer olduğunu belirtti. Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları bu halklardan biriydi ve bugün Rusya Federasyonu’nun bir parçası olan Altay’dan 20 bin ila 25 bin yıl önce gelmişlerdi. Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering boğazını geçmeden önce tüm Sibirya’yı katettiler. Araştırmalarında, Amerikalı kızılderililerin ve Güney Altay bölgesinde yaşayan yerli kavimlerin DNA’larında Y kromozumunu (babadan geçen) analiz eden bilim adamları, iki grubun paylaştığı ve bunlara özgü genetik mutasyonu bulmaya çalıştılar. Araştırmanın sonucunda, Amerikalı ve Rus antropologlar, her iki grupta da, anneden miras mitokondriyal genlerde de aynı genetik özellikleri buldular. Çalışmalarında bu mutasyonların ortaya çıkması için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini hesaplayan bilim adamları, Altay genlerinin 13 bin ila 14 bin yıl önce Amerikalı yerlilerinkinden ayrıldığını tahmin ediyorlar. 

https://historytexts.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız en kısa süre içerisinde değerlendirilecektir. Hakaret içeren tüm içerikler '' Bilişim Suçları ve Yeni Türk Ceza Kanunu '' kapsamında ilgili mercilere bildirilecektir.

Music Player