Halep kalesine Türk bayrağı çekilmesi hadisesi bir çok kaynakta sıradan bir olay gibi gözükse de olayın arkasında tarihsel bir derinlik bulunmakta.
Kimilerine göre bugün işgal ettiğimiz iddia edilen Suriye topraklarında 6 Milyon Türk yaşamaktadır. Ülkenin Nüfusunun toplamının 20 Milyon olduğu göz önüne alındığında aslında işgale değilde soydaşlarımıza yardım etmek için orada olduğumuz ve oranın 600 yıldan fazladır Türk toprağı olduğunun da hatırlatılması amacını içerdiği bariz ortadadır.
Planlı bir şekilde
orta doğu coğrafyası içerisinde bulunan Türkler, bilinçli bir şekilde mezhepsel
olarak bir birlerinden kopartılmış durumdadır. İngilizlerin yetiştirdiği ve
Osmanlı imparatorluğunu sırtından vuran Arap aşiretlerine pay ettiği ülkeler
içerisinde de Türkler her zaman ikinci sınıf insan muamelesi olarak
görülmektedir.
Suriye de bu
ülkelerden biridir. Ülke içerisinde yaşayan Türk asıllı bireyler iyi eğitimli
olmalarına karşın hiç bir devlet görevi alamazlar. Üst düzey işler yapamazlar.
Örneğin doktor olarak yetişmiş bir birey ancak çiftçilik yapabilir. Bu birikim
ve baskıların eşiğinde ülkemizin de maalesef mezhepsel olarak dışladığı bu
bireyler bölgede sıkışmış ve kalmıştır. Arap kültürü ile de entegre olmayan bu
topluluklar öz Türklüğünü kaybetmemiştir.
O günlere geri
dönecek olursak. Sadece 30 sene önce bir Türk devletinin tebaası olan Suriye
halkı, eski günlerde ki refah ve adil yönetimi mukayese etmeye başladı. Hatay
da ki refah ve eşit şartlarda ki yönetime de uzaktan da olsa akraba ilişkileri
ile şahit oldu. Bu nedenle geçmişe dair yapmış olduğu hataları da mukayese
ederek Türk devletine ilhak olma uyanışı tüm suriyeye yayıldı.
Dönemsel olarak bu çıkış ikinci dünya savaşına denk geldiği için hükümet tarafından kayıtsız bırakıldı. Zira o dönem içerisinde Suriyenin belirli bir bölgelerinin ilhakı sıcak denizlere inme düşüncesi bulunan Rusyayı ülkemize karşı kışkırtacak bir girişim olabilirdi. Daha sonra arap israil savaşı da bölgede etkinliğimizi kısıtladı. Bu denge politikası güdüldükten sonra artan talepler neticesinde soviyet rusyanın yıkılması fırsat olarak görülüp durum değerlendilebilirdi. Bu dönem içerisinde oluşan terör sorunları da bu konuya eğilmemizi olanaksız kıldı. 1998 yılına gelindiğinde işin şekli tamamen değişti. Fakat bu sefer de araya libya ve mısır girerek denge politikasının sürmesi sağlandı.
Bu konu hakkında geniş bir çalışma çok yakında burada olacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız en kısa süre içerisinde değerlendirilecektir. Hakaret içeren tüm içerikler '' Bilişim Suçları ve Yeni Türk Ceza Kanunu '' kapsamında ilgili mercilere bildirilecektir.